Huxley ve Orwell'in Distopyaları


Huxley ve Orwell’ın Distopyaları

İnsanoğlu her zaman çeşitli hayaller kurar ve geleceğini bu hayaller üzerine inşa etmeye çalışır. Bu hayaller herkesin düşünebileceği hatta düşünmeden yaşamdan tat alamayacağı şeylerdendir. Ancak bazen içine düştüğümüz kötü durumlar sonucunda geleceğe dair olumsuz hayaller kurarız. Bu durumlara birer hayalden ziyade felaket senaryosu demek daha yerinde olabilir. İşte bu felaket senaryoları bazen dusunenin kendisini tehdit ederken, bazı insanlar daha geniş kitleleri, hatta tüm dünyayı etkileyecek felaket senaryolarını düşünürler. Büyük bir kitlenin ortak kötü geleceğini hayal etmek için ise oldukça gelişmiş bir hayal gücü gerekecektir. Ancak bir yazardan bu denli büyük bir hayal dünyası oluşturmasını beklenebilir.
Bu felaket senaryolarının genel ismi olan distopya metinlerini kaleme alan çok sayıda yazar olmuşsa da öne çıkan iki yazarın bu temada yazmış oldukları birer kitapları vardır. Bu yazarlar Aldous Huxley ve George Orwell, kitaplar ise Cesur Yeni Dünya ve 1984'tür. Yazıda iki yazar ve distopik evrenleri karşılaştırılacaktır.

İki Distopyanın Karşılaştırılması

Yazının bu kısmına başlamadan önce kitabın ismi hakkında bir düzeltme yapmamız gerekiyor. Kitabın orijinal ismi "Brave New World" olduğu için kelimeler Türkçe’ye direkt çevrilmiştir. Ancak kitabın isminin Shakespeare'in Fırtına isimli oyununda geçmiş olduğunu biliyoruz, burada Shakespeare "Brave" kelimesini "Güzel" anlamında kullanmıştır. Yani kitabın ismini "Güzel Yeni Dünya" olarak ele alırsak, özellikle başlığın içerikle uyumu "kitabın aslında bir ütopya olabileceği" tartışmalarını daha da ön plana çıkarmış olur.

1932 yılında yayınlanan romanın içeriğine göz gezdirmek gerekirse gelecek tasviri aslında bazı insanlar için pek de distopya gibi değildir, insanların sınıfları vardır ve hangi sınıflara ait olacakları daha onlar doğmadan belirlenmiş olur. Toplumsal ahlak normları çoğunlukla hiçe sayılır hale gelmiştir, doğurmak-anne olmak ve aile kavramı yok edilmiş ve pek çok kavram da restore edilmiştir. Bu alternatif gelecekte en dikkat çeken şeylerden birisi ise tesir gücü kısıtlanmış olsa bile insanların uyuşturucu kullanmasıdır. Uyuşturucunun yaygınlaşması ve cinsellikle ilgili tabuların yok sayılması sebebiyle daha önce de belirtildiği gibi distopya gibi değil de ütopya olarak görünebilir. Fakat toplumun kendisini temelden değiştirerek eski düzeni yok etmek, amiyane tabirle “güzellikle” yapılmakta, bireylerin özgür bilinç sahibi olmalarını engelleyen insanlar yaratma bunun neticesi olarak da istenen toplum duzenini oluşturmuş olmak tamamen bir distopya örneği teşkil eder. Birazdan yazıda ele alınacak 1984 romanı gibi yoğun baskılar ve gri bir dünyadan ziyade çok daha renkli bir tasvir sunar ve herkesin nasıl doğacağına, hangi fiziksel ve zihinsel özelliklere sahip olunacağına karar verilmiş ve seçim şansı olmayan bir evrende kişiler kararlarında doğdukları andan beri özgür olmadıklarını için aslında bir şeye karar verme bu yetkinin kendilerinde olup olmamalarını pek de düşünmez hale gelmişlerdir. Sistem herkesi sınıfına göre tek tipleştirmiştir. Yani bazı şeylere karşı ilgilerini kaybeden insanlar vardır.

Cesur Yeni Dünya'dan on bir yıl sonra yayınlanan 1984 ise ilk kitabın aksine, devletin halkına oldukça baskılı davrandığı ve çok çeşitli tedbirler alarak bazı şeyleri “düşünmemelerini” sağlayan bir distopyadır. Bu evrende geçen olaylar gri, hatta oldukça da karanlıktır. Hayat çok monotondur, belirli işlemlerin ve aktivitelerin dışına hiç çıkılmadan sistem aynı şekilde devam eder. İnsanların sürekli izlenmesi veya izlendiğini sanması kendileri için çizilen sınırların dışına çıkmalarını engeller. Bu şekilde sistem geçmişteki gazete yayınlarının başlıklarını değiştirmek suretiyle geçmişe dahi müdahale etme hakkını kendinde bulur. İnsanların dimağında derin izler bırakabilmek için bir mutlak güç sahibi yönetici (Büyük Birader) ve onun karşısında düşman ve kötülük kelimelerinin insan hali Goldstein bulunur. Toplum hayatında değişime mahal vermemek adına sıkı gözetimler vardır ki hikayemizin ana karakteri de bu gözetimlerden birine hikayelerin ilerleyen kısımlarında takılarak ve yakayı ele verecektir.

Huxley, insanların zorlanarak değil tembelliğe teşvik edilerek insanlıktan çıkarak makineleşeceğini ve belirli şeyler haricinde insanlıklarından bihaber olarak yaşayacağını öngörürken, Orwell ise olaya çok daha karamsar bakarak insanların bilgiye erişmesinin önünün kesileceğini, sansür ve baskı yöntemleriyle yıldırılacaklarını öngörmüştür. 1984 distopyasında diktanın başarısız olma sebebi, baskının politik olarak uygulanması ve isyanın zihinlerden silemeyecek olmasıdır. Oysa ki Cesur Yeni Dünya'da, insan biyolojisine çok önceden müdahale edildiği için isyanın önü henüz başlamadan alınmış oluyordu. İki kitapta da sisteme isyan edenler vardır fakat Orwell'da isyan sistem içinden çıkmış, Huxley'in distopyasında ise bu isyan bir "vahşi"den yani doğurulmuş olandan çıkmıştır ve diğerleri gibi bu düzene tapmamakta, merak etmekte ve karşı çıkmaktadır.

Her iki yazar da İngiliz olmalarına rağmen yaşam şartlarında çok derin farklılıklar vardır. Örneğin Orwell’in Katalonya’ya Selam kitabında anlattığı İspanya İç Savaşı’na dair anıları, savaşın bir tarafında bulunmuş ve faal olarak asker statüsünde oluşu sebebiyle savaşa yakından şahit olmuştur. Ancak Huxley’in eğitim hayatı devam etmiştir ve askerlikten muaf tutulduğu için Orwell’in aksine sadece savaş dışından gördükleri kadarıyla savaş bilgisi vardır. Bu durumun üstüne Orwell’ın sürekli hastalıklarıyla uğraşması geleceğe dair bakışının daha karanlık olmasını açıklayabilir. Huxley ise insanların zorla değil zamanın getirdiği (teknolojik) kolaylıklar sebebiyle bilgiden uzaklaşacaklarını ve bilginin onlar için çok da önemli olmayan bir şey haline geleceğini düşünmüş olması muhtemeldir.

Günümüzden bakınca her iki distopya da yer yer kendisini yaşamın bazı alanlarında göstermektedir. Politik olarak bakıldığında 1984 gibi bir kitabın edebi abartılar bir kenara bırakılırsa, katı rejimlerin hala uygulandığı pek çok ülkeyle benzerlik gösteriyor olduğunu görürüz. Sosyal olarak baktığımızda ise tutucu olanın yerini tüketen insan aldığından yaptığımız her şeyi bencilce kendimiz için yapıyor ve epiküristik bir hayat tarzını benimseyerek hazcı duygulara yönelmiş oluyor ve acı veren her şeyden kaçıyoruz. Bu tasvir örneğini de en açık şekilde "Cesur Yeni Dünya"da görebiliriz.

Popülerlik açısından 1984'ün öne çıkma sebeplerinden birisi soğuk savaşın "dehşetini" öngörebilmiş olmasıdır. Bu dönem bloklar arasında çok net farkların olduğu ve alternatiflerin oluşturulmaya çalışıldığı halde (Bağlantısızlar Bloğu) uluslararası sistemin iki baskın kutbundan çok da kopamamış oldukları dönemdir. Orwell'ın kitapta da bahsettiği dünya üzerinde üç ülke olduğuydu. Sistem oldukça katıydı. Kendini liberal olarak tanımlayan Batı Bloğu dahi böyledir. Fakat kitaptaki tasvir ortamını daha çok sosyalist düzene sahip olan Doğu Bloğu’na yakıştırmak uygun düşecektir. Somut bir tablo çizmiş olduğundan ve politika, hayatımızla bu kadar iç içe olduğundan 1984'ü hissetmemiz onu Cesur Yeni Dünya'ya kıyasla daha çok popülerleştirmiş oldu.

14.12.2019

Yorumlar