Sinematik Evrende "Düşmanlar": Joker Üzerinden Bir Değerlendirme



Süper-kahraman evreninin en köklü stüdyolarından birisi olan DC, kahramanlarından ve karanlık tonundan dolayı kendisine oldukça başarılı bir yol haritası belirlemiş ve zaman zaman ezici çoğunluğun beğeni ve takdirini toplayan filmler çıkarabilmiştir. Bu filmlerin genel havası dışında olan çoğu DC filmi beğenilmezken, karanlık tonun verimli bir hikaye için kullanıldığı filmler (C. Nolan’ın Batman üçlemesi gibi) izleyiciler ve eleştirmenler tarafından tam not almıştır. Başarısını genel olarak ve artık üzerine yapışmış diyebileceğimiz bir yöntemle, yani karanlık tonu ile kazandığını inkâr edemesek de başarının çok çeşitli parametreleri olduğunu belirtmek gerekir. Bir filmin tonu kadar yönetmen ve oyuncu seçimi, mekanlar, CGI kalitesi de çok önemlidir. Ancak en önemli olan ve filmin sacayaklarından birisi diyebileceğimiz şey filmin hikayesidir. Filmin izleyiciye kendisini hikayesiyle kabul ettiremediği zamanlarda ise bireysel performanslar ön plana çıkarak film stüdyosunu kısmen hezimetten kurtarabilir. (Örneğin, Tom Hardy’nin başrolünde olduğu Venom filmi gibi.)

İyi bir süper-kahramanın hikayesinin  iyi olabilmesi için gerekli olan noktalara gelmek gerekirse bu noktada süper-kahramanın motivasyonunu ve karşısındaki düşmanın kalitesini değerlendirmeliyiz. Bir süper-kahramanın, görevini devam ettirebilmesi için bulunduğu şehirde bir kaos olmalıdır. Sonrasında kahraman kaosa müdahale ederek günün kurtarır ve misyonunu başarılı bir şekilde tamamlar. Bu kaos eksikliğinin çözümü için filmlerin kökeni olan çizgi romanlarda, kahramanların hikayelerini çeşitli yerlerde destekleyebilmeleri için çok sayıda villain yani kötü karakterler eklenmiştir. Bu kötü karakterlerden bazıları yalnızca hikayenin ve kahramanın yoluna devam edebilmesi için oluşturulmuşsa da Batman’in düşmanı Joker gibi bazı karakterler, hikayeyle ve kahramanla bütünleşmiş bir konumdadırlar. Bu bütünleşme seyirci nezdinde de merak ve ilgi oluşturduğundan stüdyolar bu ilginin farkında vararak bu villainları da kullanarak hikayelerini oluştururlar ve pek azı bir süper-kahraman filmi gibi solo bir filme sahip olur; tıpkı Joker gibi.

Joker karakteri, ne istediği tam manasıyla belli olmayan, kaos ve anarşi durumlarından hoşlanan bir karakterdir. Joker’in amaçlarındaki bu belirsizlik, aslında net bir amaçsızlıktan ziyade çok sayıda eylemi  gerçekleştirme beklentisini üzerinde toplar. Bundan dolayı amiyane tabirle “sağı solu belli olmaz” veya “delidir ne yapsa yeridir” gibi sözlerle kendisini özetleyebiliriz. Bu sıradışılık, çizgi romanlarda okuyucu, filmlerde ise izleyici tarafından oldukça dikkat çekici bulunduğundan dolayı karakter ön planda tutulmuştur. Bu duruma Heath Ledger’ın 2008 yılında vizyona giren The Dark Knight filmindeki joker performansı da eklenince villain, bir süper-kahraman kadar popüler olmayı başardı. Ancak bir sorun vardı; u durum meydana gelebilirdi: Joker’i sevmek!

2012 yılında Nolan’ın Batman üçlemesinin son filmi olan “The Dark Knight Rises” (Kara Şövalye Yükseliyor) filminin sinemadaki gece yarısı gösterimlerinin birisinde bir katliam yaşandı. İzleyicilerin üzerine rastgele ateş açıldı ve 12 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırının faili ömür boyu hapse mahkum edildi. Tıp fakültesi öğrencisi olan saldırganın tek başına düzenlediği bu saldırıda Joker’in etkisi nedir bilinmez ama saldırıdaki amaçsızlık ve Joker karakterine hayat veren Ledger’in film daha vizyona girmeden ölmesinin saldırgan üzerinde muhtemelen tesiri olmuştur. Seyircinin karakterle fazla bütünleşmesi bu gibi sorunlara yol açabilir.


Yine, Yeni, Yeniden: Joker

Ekim 2019’da sinemalarda gösterime giren ve Joaquin Phoenix’in Joker’i canlandırdığı yeni filmde ise karakterin orijin hikayesine tanık olduk. Arthur Fleck’in Joker olmasına uzanan yolu, kişisel sıkıntılarını ve aynı anda toplumsal kaosa tanık olduk. Filmin içinde karakterin nasıl karanlık tarafa geçiş yaptığına şahit oluyoruz.

Uykusuz Dergisi'nde yayınlanan bir karikatür.

Ancak karakterin orijin hikayesine inip nasıl Joker olduğu konusunu irdeleyince belirli sıkıntılarla karşılaşmak çok mümkün hale geliyor. Karakterin daha önce çizgi The Killing Joke çizgi romanında Batman’a söylediği sözlerin bir kısmı var ki filmin mantığını tam olarak açıklıyor: “hayattaki en aklı başında insanı deliliğe indirgemek için tek bir kötü gün yeterli. işte dünya benim bulunduğum yerden ancak bu kadar uzakta. sadece tek bir kötü gün.” Filmdeki ilerleyişin de tam olarak bu eksende gerçekleştiğini düşünürsek seyircinin bir villainı ne kadar benimsediği ciddi bir sorun haline gelebilir. Hayatını hor görülen bir konumda yaşayan karakterin, “kötü bir gün geçiren” herkesin kolayca Joker olma sürecindeki Arthur Fleck’in yaptıklarını yapabileceği konusunda ciddi bir alt-metin içeriyor. Bu konu dışında elbette Phoenix’in oyunculuğunun bu derecede kusursuza yakın olması da karakterin gerçekçiliğini üst seviyeye çıkarıyor. Joker’in yaptıklarını bu kadar normalleştirmek, villainı ve yaptıklarını “aslında özünde iyi biriymiş, hayat onu böyle yapmış” pozisyonuna indirgemenin doğru olmadığını ve insanları hatalı yönlendirebileceğini düşünüyoruz.


Yorumlar