Stanley Kubrick'in Epik Filmi: Barry Lyndon


William Makepeace Thackeray’in 1844 yılında yazdığı “Barry Lyndon’ın Talihi” adlı kitabından uyarlanan, dâhi yönetmen Stanley Kubrick'in 1975 yılında yönettiği film.

Hikaye on altıncı yüzyılda İrlanda'da başlıyor. Şansı bazen yaver giden bazen gitmeyen Redmond Barry'nin hayat hikayesini izliyoruz. Öncelikle filmde hiçbir şekilde karton karakterlerin olmadığını belirtmek gerekiyor. Tek boyutlu karakterlerdense insanların bazen iyi bazen de kötü yanları ön plana çıkarılıyor. Günümüz dünyamızda insanlar nasılsa o zamanlarda da öyle; kişilikleri zamana bağlı olarak karakter gelişimleriyle paralel olarak değişiyor.

Ana karakterimiz Redmond Barry, filmin ilk bölümünde gençliğinin ve tecrübesizliğinin tüm sonuçlarını yaşayarak zorunlu bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta yarınını planlamadan anlık adımlar atarak belirli bir noktaya ulaşan Barry, son parasını yolda çaldırdıktan sonra gönüllü olarak askere katılıyor. Burada yaşadığı savaş tecrübesinden sonra altı yıllığına katıldığı askerlikten kaçıyor ve başka bir kimlikle yolculuğuna devam ediyor. Ancak asker kaçağı olduğu anlaşılıyor ve bu sefer “onbaşı” unvanı alacak kadar yükseldiği bir başka orduya katılıyor. Burada üslerinin kendilerine olan güvenini sağladıktan sonra casusluğa yollanıyor ancak casusluk yapması istenen kişi hemşehrisi çıkınca işlerin rengi değişiyor ve Barry, sözde casusluk yaptığı kişiyle birlikte bir başka ülkeye geçiş yapıyor. Bu ülkede saygınlık kazanmayı başaran Redmond Barry, zengin bir dulla evlenerek onun soyadını alıyor ve bu saatten sonra “Barry Lyndon” oluyor. Filmin ilk yarısı yaklaşık olarak bu olaylar sonrasında son buluyor. Filmin ikinci yarısı ilk yarısına göre daha yavaş ilerliyor. Çünkü ikinci yarı Barry Lyndon’ın tüm saygınlığını, evliliğini, bir bacağını ve oğlunu kaybettiği bir bölüm. Sonuç olarak Barry, annesinin de ona katılması ve onun da hırslarının yönlendirmesi eklenince eşinin ona bağışladığı aylık maaşa razı olup başladığı nokta olan İrlanda’ya dönüyor. Sıradan bir hayat süren Barry, kendi çabasıyla sınıf atlayarak belirli bir noktaya kadar yükselse de soluğu yine kürkçü dükkanında alıyor.

Filmi ön plana çıkaran şeylerden birisi ise teknik bir detay. Stanley Kubrick’in filmin akşam-gece sahneleri için asla yapay ışıklandırma kullanmama kararından sonra bir aydınlatma sorunu ortaya çıkıyor. Daha sonrasında bu sahneler, mumlarla sağlanılan aydınlanmalar ile çekilmiş. Zamanın film teknolojisinin biraz ötesinde, NASA'dan kiralan lenslerle bu karanlık sahneleri çeken Kubrick, bu işin altından da oldukça profesyonel olarak kalkmasını bilmiş. Öyle ki yapılan tekrar çekimleri ve Stanley Kubrick’in takıntılı kişiliğini de hesaba katarsak bazı sahnelerde yalnızca yedi mum kullanılarak istenilen aydınlanma ve görüntünün elde edilmesine şaşırmamak gerekiyor.

Ölümünden sonra her filmi için senelerce zaman ayırarak kitaplar okuyup araştırmalar yaptıran Kubrick’in bu araştırmalarını ayrı kutularda muhafaza ettiği ortaya çıkmıştır. Bunca derin araştırma ve emek, filmin çoğu noktasında karşımıza sanatsallık olarak çıkıyor. Bu obsesifliğini “detaycılık” olarak harcayan ve filmin her noktasında inisiyatif kullanan Kubrick'in bazı sahneler için yüz elliden fazla defa sahneyi tekrarlattığı söyleniyor. Birlikte çalışması zor bir insan olabilir ancak iş bitip de ortaya çıkardığı "eserler" adeta birer sanat eseri halini alıyor. Kısaca; tablolarda gördüğümüz ve tahminimize göre oldukça şatafatlı hayatlar yaşayan lord ve leydilerin, kont ve konteslerin, dük ve düşeslerin, aslında birer isim ve resimden ibaret olmadıklarını, şehvet ve hırs peşinde neler yaptıklarını anlatan mükemmel bir film. Filmin ana fikri aslında son sahnesinden sonra ekrana gelen şu yazıdan rahat bir şekilde anlaşılabilir:

ADI GEÇEN KARAKTERLER III. GEORGE’UN ZAMANINDA YAŞADI VE KAVGA ETTİ; İYİ YA DA KÖTÜ, YAKIŞIKLI ÇİRKİN, ZENGİN FAKİR. ARTIK HEPSİ EŞİT.

Yorumlar