IMDb Puanlamasına Göre Film İzlemek ve Subjektif Yargılar

   


Günümüzde yaygınlaşan dizi-film izleme uygulamaları sayesinde pandemi döneminde en daraldığımız zamanlarda dahi tutunacak bir dal olarak diziler, filmler vb. içeriklerle ciddi bir süre akıl sağlığımızı korumayı başarabildik. Bu platformların evde oturduğumuz ve yapacak hiçbir şey olmadığı halde “hayatı eve sığdırmaya gayret ettiğimiz” günlerde imdat çekici olarak görev aldı ve maske yasaklarının açık alanlarda da olsa kalkmaya başladığı bu günlerde artık bu platformların varlıklarını iyice kanıksamış ve hayatımızda doğuştan varmış gibi davranmaya başladık. Bu vesileyle ben de uzun süredir Netflix’te filmler izliyorum. Özel ilgi alanım olan bilim kurgu filmleri konusunda ise bana garip gelen bir durumla karşılaştım.



Netflix'in Türkiye'ye gelen ve uluslararası arenadaki ciddi rakiplerinden Amazon Prime Video'nun arayüzü gerçekten çok kullanışsız. Hulu, HBO Max ve Disney Plus'da henüz ülkemizde yayına başlamadı. Bundan dolayı yazıda vereceğim örneklerde Netflix'i kullandım.



Her zaman “hep elitist yaşanmaz biraz da vasat filmler izleyelim” diye kinayeli bir cümleyle, çok da komik olmayan ama aileyle izlenebilecek filmler izliyordum. Bu gibi filmleri hepiniz bilirsiniz hatta Noel filmleri bu furyanın öncülerindendir. Yine de aileyle izlenir diyerek bu filmleri de sineye çekiyoruz; çünkü her şey yerinde güzel. Ama beni şaşırtan olay, filmleri seçerken derinlemesine bir inceleme yapan (aslında sadece IMDb puanına bakan) benim, sadece Netflix’ten oyuncu kadrosuna bakarak bilim kurgu filmleri izlemeye başlamamla gerçekleşti. Çoğu, hatta sanırım tamamı Hollywood yapımı olan bu filmlerdeki görsel efektler, tabi ki Marvel’ın ışıltılı süper kahraman filmleri kadar olamasa da gözüme çok iyi geldi. Beni de öyle vasatsever birisi sanmayın. Bir film hakkında, filmin toplam süresinden daha uzun araştırma yapıp yorum okumuşluğum çoktur. Çok fazla muhteşem filmden, çoğu insanın umursamayacağı hatalardan veya eksikliklerden dolayı, sıradan bir izleyici ve amatör bir eleştirmen olarak çok puan kırmışımdır. İzlediğim bu bilim kurgu filmleri, sinemayla az çok ilgilenen hemen herkesin izlediği veya en azından hakkında bilgi sahibi olduğu Ex Machine ve türevi filmler kadar ses getirmeyen filmler. Ciddi bir kısmının IMDb puanı on üzerinden 5 ve 6 arasında. 


Bahsettiğim konuya verebileceğim iki net örneğim var. İlki The Core. Filmin CGI kalitesi kötü değil. Hatta 2003 yapımı bir film olması sebebiyle iyi görsel efektleri var da diyebilirim. Tek kusuru hikayenin çok tahmin edilebilir olması. Ancak IMDb’de doksan sekiz bin kişinin bu filme verdiği oyların ortalaması on üzerinden beş buçuk. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum çünkü senaryonun bir filmde sanıldığı kadar da önemli olmadığını Mad Max’in yeni versiyonunda görmüştük. Neredeyse on beş yıl farkla çekilen bu iki filmden birisinde senaryo yok, birisindeki senaryo tahmin edilebilir. Birisinde Tom Hardy başrol, diğerinde Aaron Eckhart. Farkı anlamakta güçlük çekiyorum. Elbette, başlıkta da belirttiğim gibi bu puanları verenler (ben de dahil olmak üzere) sinefil oldukları iddiasını taşıyan kimseler değil. Herkes gibi insanlar. Ancak yine de “genel”in bakışıyla kendi bakışım arasındaki farkı yadırgıyorum.


Yüksek kalitede afişini bulamadığım The Core filminin fanart çalışması.


Örnek vermek istediğim ikinci film ise The Cloverfield Paradox filmi. Bu filmin de IMDb puanı da on üzerinden beş buçuk. 2018 yapımı bu bilim kurgu filmini de yüz iki bin kişi oylamış. Ortalama da yine puan aynı kalmış. Hikaye olarak, The Core’a göre çok daha kompleks ve kaliteli diyebileceğim bir senaryoya da sahip olmasına rağmen bu puanda kalması bana gerçekten daha garip geldi. Gugu Mbatha-Raw ve Daniel Brühl’ün başrollerinde olduğu film, bir aksiyon ve kıyamet senaryosu içeren film, Netflix’ten yayınlanmasına rağmen hiçbir yerde adını duymamış olmam, durumu benim adıma daha da ilginç kıldı. 


The Cloverfield Paradox filminden Gugu Mbatha-Raw.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Deep Impact (1998), Stealth (2003), Time Trap (2017) ve Geostorm (2017) gibi filmler de beş ve altı arasında puanlar alan ve benim beğeni standartlarıma göre en azından 1,5-2 puan daha fazlasını hak eden filmler. Özellikle “benim beğeni standartlarıma” göre kelimelerini yazdım çünkü bu puanlar tabi ki subjektif. Ancak bu puanlamaların neden böyle olduğuyla ilgili bir fikrim var.

Adı geçen filmlerin herhangi birinin Türk sineması olduğunu, Türklerin bu filmlerden birisini yapabildiğini düşünün. Bu filmler gözümüze nasıl gelirdi? Benim gözümden durumun özeti şu gibi gözüküyor: Hollywood sineması o kadar çok Sci-Fi filmi üretiyor ki, aralarından sadece ortalamanın çok üzeri yönetme kabiliyetine sahip ve kendini kanıtlamış yönetmenlerin yönettiği, başrolünde/başrollerinde çok kaliteli veya meşhur oyuncuların olması ve son olarak gerçekten de filmin her anlamda kaliteli olanlar hak ettiği değere ulaşabilecek kadar şanslı oluyor. Bahsettiğim filmlerden 5.3 puan alanını bir Türk yönetmenin yönettiği, Türk ekiplerinin montajını tamamladığı, görsel efektini yapan ekibin ve oyuncu kadrosunu da Türklerden oluştuğunu düşündüğümde bu filmlerin tamamı, filmleri Hollywood yapımıyken de beğenen benim gözümde bile yarım puan veya bir puan daha artıyor. Yani kısacası, Hollywood için normalleşen standartlarla çekilen filmler, çok sayıda kolayca üretilebildiği için başka bir coğrafyada çekilse göreceği değeri görmekten çok uzak konumda oluyor. Bu durumda, gerçekten subjektif yargılarla yapılan değerlendirmelerin bile katman katman olduğunu ve çok olanın içindeki iyinin de kötü muamelesi gördüğünü anlıyorum. Belki de yazının başında belirttiği “vasatsever değilim” iddiası gerçek dışıdır ve tüm bu tezlerim geçersizdir, bilemiyorum. IMDb subjektif bir oy verme platformu ve bu yazı da benim subjektif yorumlarımdan oluşmakta…


Yorumlar